Ana içeriğe atla

Köstenceli-2


-2-

Tam ardını dönüp küllükteki yanan sigaraya doğru yöneldiğinde, henüz peyda olmamışken başına dünyanın derdi kederi, elem ve ıstırap olup üzerine yağmamışken kasvet, yine o tokmak sesi, Eh be adam derken kendi çevrende ufak bir hortum oluşturmaya yetebilecek şiddette bir tam tur dönüş, sonrasında yapacağınız işinin kenarına koyayım diye yüksek bir sesle uzanacak elin tokmağa ve kapıyı daha açmadan yüksek-orta şiddetle 3 kelimelik bir cümle

+Ne var lan!

Eğer tam olarak o anda kopsaydı kıyamet ve/veya yarılsaydı yeryüzü, gökyüzünden ebabile gerek kalmadan yağsaydı kayaçlar, kaymaya başlasaydı toprak ayaklarının altından ta ki, okyanus çarşaf olup kapansaydı üzerine daha kolay olurdu. Eğer ki milyon zerreciğine kadar ayrılıp toz olup uçsaydın gökyüzüne ve toprak ana dünyanın 7 kıtasına dağıtsaydı toparlanabilmen çok daha kolay olurdu.

Ufak çapta bir kalp krizi fakat büyük çaplı bir tansiyon değişikliği ile tek kelime laf etmeden kapıyı aralık bırakıp geçiyorsun mutfağa, küllükteki sigaraya uzanıyor elin, işaret parmağın ve orta parmağının arasında sıkışmayı bir türlü beceremeyen sigara düşüyor yere, uzanmak zor geliyor basıyorsun üzerine çıplak ayaklarınla, nasır sızlıyor ayağının altındaki, sızladığı gibi gönlünün üzerindeki. Paketine alttan afili bir tokat daha ve zippondan çıkan kıvılcımların ardından gene ağzın yüzün duman oluyor. Şişede yarım kalan sodayı tek seferde dikiyorsun kafaya. Kalbinin ritmi bozuluyor, ellerin titriyor, hala başın dönüyor ve kulaklarında belli belirsiz bir uğultu. Tek elinle tezgaha dayanıyorsun, sırtın kapıya dönük. Ve adınla sesleniyor tanıdık bir ses, eski mısırdan, yahut çin yazıtlarından en kötü bhagavad  gitadan birilerine sesleniyor olmalı diye düşünüyorsun, fakat biliyorsun ki senin adın söylendi. İşin kötüsü tanıdığın ses seneler evveline dayanıyor, muhtemelen on bin yıllık hukukunuz var veya on bin yıllık bir mevzu var aranızda, muhtemelen kapanmayacak.  

-Merhaba.

Ortalama bir sigarayı 7 dakikada öldürüyorsun, peşine bağladığını 10 dakikada ancak bitirebiliyorsun. Kendinle konuşurken 3 dakika kısalıyor, başkasıyla konuşurken konuşma sırası sana geldiğinde 5 dakika uzuyor, fakat tahmini olarak 3 dakikada küllüğe basıyorsun elindekini. Arkanı dönüyor ve göz göze geliyorsun. Az önce aynada baktığın ve tanıyamadığın kan oturmuş gözlerine bakıyorsun gözlerine. Kaşın seğiriyor sinirden ve titriyor çenen, birbirine vuruyor dişlerin. Göğsünün ortasına oturuyor bir sızı aldığın her nefeste kaburgaların batıyor ciğerlerine, kafanı hafifçe sağ yanına düşürüyor sağ kaşını kaldırıp indiriyor, ayıp olmasın diye belli belirsiz bir tebessümü kalkan edip suratına söze giriyorsun.

+Hoş geldin.

-Umarım rahatsız etmedim ?

Ulan hayatımın ortasından geçtin be, içimden geçtin kanca ettin, rüzgar oldum dağlara çarptım, su oldum kayalara vurdum, tohum oldum filiz vermedim, yol oldum üzerimden kimse geçmedi. Ağzıma sıçtın konuşmaya mecalim kalmadı. Öyle bir düştüm ki çıkardığın çukurdan tüm kemiklerim kırıldı, ulan ağzımdan kanlar süzüldü nefesim kesildi. Daha neyine rahatsız edeceksin?

+Yok hayır.

-Bir şey demeyecek misin ?

Konuşacak kelam, edilecek laf mı kaldı, derman mı bıraktın. İlmek ilmek dağıldım, hallaç pamuğu oldum rüzgara karıştım da bin-bir yara bandıyla yapıştırdım kendimi, kalbimi tutturamadım da plasterle sardım. 4 sene sürdü kendimi toplamam, bir başıma kalktım ayağa. Her gece kendi içimde kendimi susturabilmem için yarım litre alkol alıyorum daha ne diyeceğim?

+Ne demem gerekiyor?

-Teknik olarak bir şey demen gerekmiyor, bende fazla durmayacağım zaten. Bu şehirden gidiyorum, saat 4 de uçağım var. Eski evine uğradım taşınmışsın kapıcı söyledi 2 aidatı ödememişsin yönetici de ulaşmaya çalışıyormuş sana, dergiye gittim yazmayı bırakmışsın epeydir bir şey göndermiyormuşsun. Sahne yaptığın mekana gittim Kadıköy’e onlarda haber alamıyormuş senden. Boğanın altındaki tütüncü söyledi bu taraflarda bir yere taşındığını laf arasında söylemişsin, kaç senedir değiştiremedin gitti, sanki başka tütüncü yok. Alt mahallede ki tekelden öğrendim evin adresini de, içtiğin markanın bourbonunu satan sadece o büfe varmış buralarda. İkiletmedi hemen bildi seni. Saçlarını kesmişsin, sakalların uzamış ama hala iyi görünüyorsun.

Neticede her katil muhakkak dönerdi cinayet mahalline, öldü mü diye bakmaya gelmiş besbelli. Neyse ne özlemişsin sesini besbelli. İyi de görünüyor, ulan tamam da neden sabahın köründe ? Uçak nerden çıktı hem, yurtdışına gitmemiş miydi, yakın arkadaşı olacak kevaşe öyle demişti sana. Şimdi neden gelmişti ki, tam her şey yoluna girecek derken olacak iş miydi yani. İki gram zevkimiz vardı be.

+ Teşekkürler.

-Peki gerçekten iyi misin?

+Yurtdışına gittiğini sanıyordum.

-Kısa bir süre için döndüm, temelli gitmeden adam akıllı görüşmek istedim, sana biraz haksızlık ettiğimin farkındayım. Belki vicdanımı rahatlatmak için buradayım belki de başka bir şey
+Başka hiçbir şey yok. İyiyim ilgin merakın ve sabahın köründe yaşattığın şu saçma sapan şey için teşekkürler. Kızgın, kırgın yada benzeri bir ruh hali içinde değilim. Geri kalan ne varsa da yaşandı bitti, bırak dağınık kalsın ben hallederim. Hallettim de zaten, sen de halledersin zamanla. Anlık hormonal bir şey olsa gerek seni bu kadar uğraştıran. Başka bir şey yoksa?
Kaskatı kesilmişti, konuşuyor fakat konuştuğu kadar da susuyordu içinde, sanki senelerdir ezber ettiği fakat hiç kurulamayacağını bildiği diyaloğun milyonuncu tekrarını yapıyordu. Yandığı yerlerinden dökülüyordu cümleler, yarasına kadar konuşuyordu. Elleri buz kesmiş gözleri bulutluydu, ayakları omzuna birden düşen yükün ağırlığıyla hiç olmadığı kadar sağlam basıyordu yere. Elini tezgaha uzattı bir dal daha sigara çıkardı paketten ufak bir çınlama daha, yeteri kadar gözlerine baktığından emin olduğunda dolaba yöneldi kalan sodalardan biri daha açtı, ve sonra birini daha. İkinci sodayı açarken çakmağın dibinde kalan son çıkıntıyı da kırmıştı sinirden, elleri titriyordu. Artık açacak almanın vakti geldi diye düşündü kısa bir süreliğine. Sonrasında hemen içinde bulunduğu durumu fark etti.

Öylece karşısında duruyordu. Çocukluğu, gençliği annesi kadar güvendiği hayatı boyunca aradığı, bulduğunda doyamadığı, ne olduğunu anlamadığı, ilk heyecanı ve en büyük enkazı. Öylece durmuş gözlerine bakıyordu, o baktıkça ruhundan parçalar kopuyor yerine ışık doluyordu sanki. Paramparça oluvermişti iki dakikada. Kaburgalarının ortasında oturan ve sadece sinirlendiğinde ortaya çıkan sızı yerini çoktan o eski tanıdık ağrıya çevirmişti. Artık nefes alırken ciğerlerine batmıyordu kaburgaları, ama artık nefes almak bile başlı başına mucizeydi bu kadar şeyden sonra.

Kafasına dayadığında ateş almayan revolveri, içtiği 20 kapsül agumentini, her sabah kusturan tantumları, hatta bir oda yanda banyoda vücut ağırlığını taşıyamadığı için kırılan duş başlığını sonrasında duş kabininin kırılan camlarının kestiği omuzunu hepsini hatırladı. Hatırladı sonrasında unutmak adına ıslak güvertesinde kaydığı kadınları, ona yazdığı şarkılarla Kadıköyde ufak çaplı bir underground şöhreti yakaladığını, hatırı sayılır miktarda şiiri ettiği milyona yakın küfrü.

+ Soda ?

-Teşekkürler almayacağım. Salona mı geçsek ?

O evden mahalleden semtten ayrılmasının sebebi yalnızca kokusunun sindiği duvarlarken şimdi evin mutfağında aynı kadın duruyor ve salonda oturmak istiyordu. Besbelli konuşmak istiyordu, giderken tek kelam dahi etmeyen ettirmeyen en ufak bir iz bırakmayan nereye gittiğini kevaşe arkadaşıyla dahi söyletmeyen kadın karşısında duruyor ve salona geçmek istiyordu.

Acaba ne diyecekti, neler söyleyecekti. Bunları öğrenmeye değecek miydi, peki ya gittikten sonra gene milyonlarda kıymığı beynine sapar mıydı söyledikleri, her bir kıvrımında saplanan kıymıklar iltihaplı intihar düşüncesinin filizlerini salar mıydı gittikten sonra. Kaldırabilecek miydi, yüreği alacak mıydı? Hayır daha fazla katlanamayacaktı bu saçmalığa.  Tekrar yaşamak istemiyordu tüm bu olanları bu filmi daha önce izlemişti ve bu senaryoyu biliyordu. Bu kadarı yeterdi, yetecekti, yetmeliydi. Kısa bir süre düşündü;

+Olur.


Devam edecek..
HAT

Yorumlar